12 Şubat 2013 Salı

"İNSÂN"






" İNSÂN " kelimesi, Allah'a ünsiyet peyda etmiş anlamına gelir. Arab harfleriyle, " elif " , " nûn " , " sin " , "elif " ve " nûn " ile yazılır. Yâni, iki "elif" ve iki "nûn" ile bunların arasındaki "sin"den ibârettir. Aradan "sin" çıkarıldığında, Ulûhiyet âleminin temsilcisi olan "elif" ve nübüvvet nûrunun temsilcisi olan "nûn"dan oluşan, "in " ve " ân " heceleri kalır. Ulûhiyet âleminden "nûr" olarak gelip, burada "nâs"ın "sin"i ile haşr neşr olduktan sonra, yine Ulûhiyet vasıtasıyla o nûra döneceğiz. Beşer bunları öğrendikten sonra, insânın insân olabilmesi için, "ân"a bağlanması gerekir. Yâni, gönüle girmeye, gönül kırmamaya çalışır.
   

LÜTFİ FİLİZ



8 Şubat 2013 Cuma

FATİHA SURESİ VE BESMELENİN SIRRI Fatiha Suresi 7 ayettir. Birinci ayeti, Besmele-i Şeriftir. Bu sureye Sebulmesan yani iki yedi veya iki yerde (biri Mekke de, biri de Medine de ) nazil olmuştur. denilmiştir. Zira peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)in Semavi kitapların bütün sırrı Kur-an da, Kur-an'ın sırrı Fatiha-ı Şerifte, Fatiha'nın sırrı da başındaki Besmele-i Şerifte mevcuttur. (H.Ş.) buyurdukları gibi hem Adem in hem de alemin bütün sırlarını ihata ettiği anlaşılmaktadır. Allah lafzının başındaki Elif Zat ını, Lamelif sıfatlarını, sonundaki Hu da Efal-i ilahiyesini remzettiği gibi, Besmele-i Şerifte de Bismillah Allah ın Zat ını, Rahman Allah ın sıfatlarını, Rahim de Allah ın Efalini remzetmektedir. Allah bu mukayyet olan Adem ve aleme yedinci Ahadiyet mertebesinden BismillahirRahmanirrahim olarak Zat ı, sıfatı ve Efali ile tecelli ettiğini bildiriyor. Ahadiyet mertebesinde kelam ve hiçbir fiil olmadığı için Cemaat halinde kılınan Namazlarda bile imam efendiler besmeleyi hafi, ikinci ayetten itibaren Fatihayı ve zammı sureyi cehri okurlar. Çünkü Ahadiyette besmele gizliliktedir. Allah (c.c) böylece Ahadiyetten bu Aleme tecelli ederek Elhamdülillahirabbilalemin buyuruyor. Çünkü bir hadisi kudside: Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi murat ettim, bu halkı halk eyledim buyuruluyor. Hud Suresi 3. Ayetinde Hüvel evveli vel Ahiri vel zahiri vel batın ve hüve bi külli Şeyin alim (Evvel de benim, Ahir de benim, zahir de benim, batın da benim.) diyor. Şu halde evvelde ve batında Hak olan bu Adem ve alemin, zahir ve ahirinin Muhammed aynasından Hakk ın görüntüsü olduğu anlaşılmaktadır. Bu kavseyn mertebesinde, Tenzih ve Teşbih tecellilerini birleştirip Tevhid zevki ile zevkidar olanlar, Adem de ve Alemde, Alemlerin Rabbine hamdin ne olduğunu bilirler. Onlar Tevhid ettikleri için Muhammediyyundurlar. Hakikati Muhammediyeyi idrak ettiklerinden seyyidlerden olmuşlardır. Üçüncü ayetteki Rahman ve Rahim esmalarına gelince Rahmaniyeti ile yarattığı sıfatlara tecellisiyle maddi ve manevi rızkını verdiğini ilan etmektedir. Yaratılan sıfatların hiçbiri onun tecellisinin dışında değildir. Her sıfat varlığını, vuslatını her türlü güzelliğini ondan almaktadır. Rahim esmasıyla da istediğini isteyene bol bol verendir. Rahmaniyet nasıl umumi bir tecelli membası ise Rahim de o nispette özeldir. Zira men talebeni vecedeni H.Kudsi gereğince ancak talip olanlara lütuf ve inayetini gösterendir. İşte mukayyet olan bu Aleme, Ahadiyet mertebesindeki gizliliğinden çıkarak bilinmekliğini istediği için Muhammed aynasından Rahman ve Rahimiyetiyle zuhura geliyor. Dördüncü ayette de Din gününün sahibi olduğunu ilan ediyor. Zira Bakara Suresi 115. ayette Yüzünüzü ister doğuya isterse batıya çeviriniz, Rabbi'min yüzü oradadır buyurulmuştur. Mülkünde kendinden başka bir kimse yok ki o Din gününün sahibi olmasın. Şu halde her anımız bir Din günü olduğu gibi bir ömür de Din günüdür. Onun sahibi de Allah tır. Buraya kadar her ne kadar kulun dilinden Allah kendi yüceliğini bu Alemdeki tecellilerinde mertebe aynalarından zuhur ettiğini söylüyorsa da buraya kadar kulun bu ayetlerde hiçbir hissesi yoktur. İfadeler ikilikle anlatılacağı için birlik deryasındaki O Rabbi'min yönlerini kulun dilinden söylemiş oluyor. Aslında buraya kadar kul yoktur. Fatiha Suresinin yarısı Hakk'a yarısı da kula aittir denmiştir. Beşinci ayet ise yalnız sana ibadet ederiz dir. İbadet nedir? Kul nasıl ibadet eder? Zariyat Suresi 56. Vema halaktül cinne ve inse illa Liyağbüdün (Cin ve insanları bana ibadet etsinler için yarattım) buyurulmuştur. İbadet ise Allah ı Tevhid etmek ve bilmektir. Şu halde kulun en büyük ibadeti kendisine nispet ettiği Vücut varlığının olmadığını, kendisi diye bildiği o varlığın Hakkın olduğunu bilmesinden ibarettir. Yoksa herkesin bildiği gibi bol bol zahir Namaz kılmak, Kur-an okumak gibi ikilikle yapılan ibadetler değildir. Çünkü Allah şirkle yapılan ibadetleri kabul etmiyor. Kul zannındaki nispetlerinden kurtulunca kendisi yok olacağı için Allah tan başkası kalmayınca aynı zamanda Tevhid de edilmiş olacaktır. Zaten ondan başkası yok ki. Rahman Suresi 26. Küllü men aleyha fanin ve yebka vechü rabbike zülcelali vel ikram (Her şey yoktur. İkram sahibi Rabbi'min yüzünden başka) buyurulmuştur. İyyakenestain demekle,yalnız senden yardım isteriz veya, yalnız sana yardımcı oluruz denir. Kulun Allah a yardımcılığı herkesin bildiği gibi bir yardımcılık değildir. Allah ı kendi mazharından kemalatıyla zuhura getirmektir. İşte Rabbi min gizlilikten, kemalatıyla kul mazharında açığa çıkması ve kulun Rabbi ne daima muhtaç oluşunun idrakiyle altıncı ayet olan Sıratı Müstakim yolu olan Tevhid yolundan ayırma diyerek, kulun dilinden kul olarak istekte bulunuyor. Çünkü Rabbim hiçbir şeye muhtaç değildir. Kul ise daima Rabbi ne muhtaçtır. Doğru yol Tevhid yoludur. Kur-an ı Kerim ahkamı ve sünneti seniyye doğrultusunda İnsan-ı Kâmillerin gösterdikleri Tevhid yoludur. Resulullah (S.A.V.) Efendimiz miraçtan dönüşte üç ilimle geldi. 1 - Umumi, herkese 2 - İsteyene verilen özel 3 - Kendisine ait Bu iafedeler umumidir. Tevhid içinde mana verilirse: 1-Bütün saliklere meratibi ilahiyenin mertebeleri aynı telkin edilir. Hiç birine ayrım yapılmaz. İnsan-ı Kâmilin salike bu telkini ilmel yakındır. 2-Özel isteyene ise Rabbine küllü teslimiyeti sonunda tecelli Ef al, tecelli Sıfat ve tecelli Zat gibi Tevhidi şuhut ve müşahede zevklerine sahip olup Muhammediyyün olmasıdır. Buna aynel yakın müşahede ehli de denilebilir. 3-Resulullah (S.A.V.) efendimizin kendisine ait olması ise o sırdır. Kendisi ve varislerinin ona vakıf olmasıdır ki, o söylenmez. İşte bir salik de fenayı Efal, fenayı Sıfat ve fenayı Zat mertebelerinde kendi varlığının olmadığını ilmel yakın bilmiş olur. Beka zevkleri de, ona tecelli Efal tecelli sıfat ve tecelli Zat ile şuhudu zevkleri, gönlünde tecelli etmesiyle de her kişide istidat ve kabiliyetine göre zuhur ettiği için özel olmuş oluyor. Rabbimden istediği kadar ihsan edilmiş oluyor. Üçüncüsü ise makamı Mahmuttur. Resulullah (S.A.V.) Efendimize aittir. Varisleri de oraya Resulullah (S.A.V.)ın müsaadesiyle ayak basarlar. Teberrüken girdikleri için Resulullah (S.A.V.) Efendimizin makamı olması hasebiyle onun namına imza atarlar. Ayrıca bu yerde laf ve saft yoktur. Sır olduğu için anlatılmaz. İşte bu anlatılanlara vakıf olan kullar kendi acizliklerini idrak ettikleri için yalvarırlar, yakarırlar ve her an ayrı şandaki tecellilerinin zevkini bizlere de ihsan et derler. Peygamberlere ve Evliyalara verdiğin her türlü ihsan ve nimetlerini bizlere de ver derler. Peygamberlere uymayan kavimleri helak ettiğin gibi gazaba uğrayanların ve doğru yol olan Tevhid yolundan ayrılanlar gibi bizleri ayırma diye Fatiha nın yarısından sonraki ayetlerde de kul olarak istekte bulunmaktadır. İşte varlığı olmayan fakat Allah ın zuhur etmesi için Allah ın bir sıfatı olan bu Adem mazhar olarak, Ahadiyetinden mertebe mertebe yedi ayet halinde tecelli eden Hakkı zuhura getirmektedir. Adem, yedi ayetten müteşekkil olan Hakkın Hüvviyet ve enniyetini kemaliyle zuhura getiren Muhammed aynasından ibarettir. Ademliğini bulanlar Elif, Lam, Mim sırrına sahip canlı ve şüphe götürmeyen bir kitaptır. Böylece her gün 40 defa Fatihayı okumamızın nedeni ortaya çıkmış oluyor. Namaz kılan bir kişi her Fatihayı okuduğunda tekamülde olduğunu bilmeli ve kendinin canlı bir Fatiha olduğu için 7 penceresinden Hakkın her an ayrı bir tecellisini, kendini yakın takibe olarak müşahede etmeye gayret göstermelidir. Allah cümlemize bu zevkleri tattırmak nasip ve müesser etsin. Amin.

3 Mayıs 2012 Perşembe


.


.



Yüreğim Cehennem, gözlerim suskun Aşk böyle bir şey mi, bilemiyorum Ten denen hücremde, neden sen yoksun? Neden gözlerinde ölemiyorum? Duvarlar örüyor solum, sağıma, Mühür vuruyorlar gönül bağıma, Bulutlar ağlıyor yalnızlığıma, Kimseye sensizlik dilemiyorum Kırmızım, yeşilim, yok artık sarım, Sol yanıma düşman sanki sağ yarım Ne elim var benim, ne parmaklarım; Uzanıp yaşını silemiyorum Hasret bırakmıyor taş üstünde taş, Bitmiyor bu yalnız, bu sessiz savaş, Her gün vuruluyor, ben, yavaş yavaş, Senden başka bir şey dilemiyorum Gökyüzünde hicret, dallar secdede, Ben sırılsıklamım bir bilmecede; Aşka koşuyorsa her şey sence de, Neden gözlerinde ölemiyorum?




.

1 Mayıs 2012 Salı

.


Yak gel, bildiğin ne varsa Sat gel, gözüm yok para pulda Yalnız sanadır bu hasretim
Yak gel, bildiğin ne varsa Sat gel, gözüm yok para pulda Yalnız sanadır bu hasretim
Uzun oldu, ne zor oldu Kalp yoruldu dön gel, herşey kalsın Yalnız aşkla, yalnız aşkla






Affettim, kendini akla, Sende aşkla, yalnız aşkla dön gel, Yak gel, bildiğin ne varsa
                     Sat gel, gözüm yok para pulda Yalnız sanadır bu hasretim,
                           Dön gel vaktimiz daraldı, zaten şu yalan dünyada,
                                                   Gel inadı sevdğim



.